4 Aralık 2016 Pazar

Tarihte kanlı bir sayfa: Kristal Gece

İlyas Coşkun

Polonya asıllı Yahudi Herschel Grynszpan, Naziler nedeniyle kaybettiği ailesinin intikamını almak için Paris’teki Alman elçiliğini bastığında tarih, 7 Kasım 1938’di. Grynszpan’ın bu eylemi sonucu yaralanan Diplomat Ernst vom Rath, 9 Kasım günü öldü. O gün Alman faşizminin üst düzey yöneticileri, Hitler’in 1923’de giriştiği ancak başarısız olduğu Birahane Darbesi’nin yıl dönümü etkinliklerine katılmak için Münih’te bulunuyordu. Propaganda Bakanı Joseph Goebbels kürsüden yaptığı konuşmada, Paris’teki saldırıyı bireysel bir eylem değil geniş bir komplonun parçası olarak gördüklerini ilan etti. Konuşmanın içeriği Yahudilere yönelik yeni bir saldırı dalgasına yol açacak nitelikteydi, öyle de oldu. 9 Kasım akşamı Almanya çapında başlayan kıyım, birkaç gün sürdü. Sonucunda en az 91 Yahudi katledildi, yüzlercesi yaralandı. Çok sayıda Sinanog saldırıya uğradı, kimisi yakılıp yıkıldı. Binlerce işyeri yağmalandı, 30 bin kadar Yahudi toplama kamplarına gönderildi. Tarihçiler o günleri Kristal gece, Kasım Katliamı ya da Kıyımı olarak not düştü. [1]  

Almanya’nın sadece bir şehrinde, Bad Hersfeld’de, Naziler Goebbels’in işaret fişeğini bile beklemeden Yahudi halkına yönelik saldırılarına bir gün önceden başlamıştı.[2] Tarih, Kasım Katliamı’nda ilk Sinagog’un 8 Kasım günü Bad Hersfeld’de yakılarak yıkıldığına şahit oldu. Kristal Gece ile Yahudilerin maruz kalacağı hangi acı, işkence ve zulüm varsa, Bad Hersfeld’dekiler bir gün önceden yaşadı.

Bugün ise Kasım Kıyımı nedeniyle Almanya’nın çeşitli şehirlerinde yapılan anma etkinlikleri ile yaşanan katliam ve trajedilerin daha iyi anlaşılması, genç kuşaklarla paylaşılması üzerinde özellikle durulan bir husus. Bu kapsamda Bad Hersfeld kentinde de 12 Kasım günü bir etkinlik düzenlendi. Bad Hersfeld-Rotenburg Yahudi ve Hristiyan Topluluğu[3] ile Bad Hersfeld Tarih Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte rotamız, 2010 yılında kentte başlatılan ve halen devam eden Tökezleme Taşı[4] projesi kapsamında yerleştirilen parke taşları[5] ve Yahudi anıtıydı. Gezi kapsamında, Nazi Almanyası döneminde Yahudilere ait konut ve işyerlerinin önüne konan ve görünür yüzünde orada yaşamış kişinin bilgilerinin yer aldığı tunç levha kaplı parke taşları ziyaret edildi. Rehberimiz Werner Schnitzlein, taşların üzerinde yazan isimlerin hayat hikayelerini, yaşadıkları dönem ve maruz kaldıkları zulümleri katılımcılarla paylaştı. Schnitzlein’e göre şuan kente 60, Avrupa çapında ise 60 bin Tökezleme Taşı yerleştirilmiş durumda.

Tökezleme Taşı     
            



















Tökezleme Taşı




















Schnitzlein, bugün bir İtalyana ait olan ve kafe olarak işletilen mekanın önündeki Tökezleme Taşını anlatırken




















Etkinliğin son durağı, 8 Kasım’daki saldırıda yakılarak yıkılan Sinagog’un tam karşısında yer alan Yahudi anıtı oldu. Bugün kentte Yahudilere ait bir ibadethane yok ve eskiden Sinagog olan yerde şuan kentin sineması yer alıyor. Schnitzlein bize, anıtta yer alan ve Naziler tarafından kentte katledilmiş Yahudilerin isimlerinin olduğu plakanın geçen sene iki defa saldırıya uğradığını anlatıyor. Anıtın bulunduğu mekanın, kent sakinlerinin günlük yaşamda kolaylıkla karşılaşabilecekleri bir yerde olmaması bu saldırıları mümkün kılmış olabilir. Oradan ayrılmadan önce son olarak rehberimiz, anıtın gelecek sene daha görünür ve insan hareketliliğinin olduğu Katolik Kilisesi’nin yakınına taşınmasının gündemde olduğunu söylüyor.

Bad Hersfeld’deki Yahudi Anıtı     




















Daha önce iki defa tahrip edilen ve yeniden yapılan plaka

























Eski Sinagog yeri. Şimdi üzerinde bir sinema salonu var




















Yaklaşık bir saatlik gezinin ardından, söyleşi için sözleştiğimiz Schnitzlein ile Bad Hersfeld Tarih Derneği’nde buluştuk. Schnitzlein, Tarih Derneği üyeliğinin yanında Bad Hersfeld-Rotenburg Yahudi ve Hıristiyan Topluluğu’nun da aktif bir üyesi. Kendisiyle yaptığımız söyleşiyi, arada derneğin Muhasebecisi Sebastian Hild’in önemli katkısını da ekleyerek sizlerle paylaşıyoruz.

Werner Schnitzlein

























Öncelikle bugün gerçekleştirdiğiniz etkinlik, derneğiniz ve sizin için ne anlam ifade ediyor?
Schnitzlein: Taşların yerleştirilmesiyle ilgili projeye 2010 yılında başladık. Ancak geçen zamana rağmen kamuoyunun bilincinde yer edinebilmiş değil. Yerdeki 10x10 cm büyüklüğündeki taşların neden orada oldukları ve ne anlama geldikleri çoğu kişi tarafından bilinmiyor. Bir farkındalık yaratmak adına gruplar halinde, şehir içinde taşların olduğu yerlere geziler düzenliyoruz. Taşlar vesilesiyle tarihi tekrar hatırlatmak istiyoruz. Bu nedenle bu tür etkinlikler bizim için önemli.   

- Taşların önüne konulduğu ev, işyeri gibi mülklerin sahipleri bu projeyi nasıl karşıladı?
Schnitzlein: Taşlar yerleştirilmeden önce mutlaka mülk sahibine söyleniyor. Ön yargı ya da negatif yaklaşımın gösterildiği çok az vaka oldu.  Genelde olumlu karşılandı. Örneğin son ziyaret ettiğimiz kafenin önündeki taş yerleştirilirken mekanın sahibi yapılması konusunda teşvik edici bir yaklaşım sergiledi.

- Olumsuz vaka sayısı az dediniz. Daha iyi anlamak açısından soruyorum, ne gibi olumsuzluklardı bunlar?
Schnitzlein: Evlerinde daha önce Yahudilerin oturduğunun bilinmesini istemediler. Yani, sosyal çevrelerinden ‘Senin ailen geçmişte Yahudilere ait bir mülkü gasp mı etti?’ şeklinde sorularla muhatap olmak istemiyorlar. Kendilerinin, geçmişteki aile büyüklerinin bu şekilde anılmasından korkuyorlar. Nazi rejiminde Bad Hersfeld’de kamplara gönderilmeyen ve şehirde kalan Yahudiler, sonrasında zorla evlerinden çıkartılmış ve eşyalarına el konulmuştu. Daha sonra rejim tarafından bu eşyalar kendi deyimleriyle ‘safkan’ olan Almanlara çok ucuza satılmıştı. Böyle bir tarihsel gerçekliğe rağmen son dönemde döşenen taşlar konusunda sadece bir olumsuz örnekle karşılaştık. Yani bu tür olumsuzluklar genel yaklaşımı temsil etmiyor.

- Bad Hersfeld’de, Nazi Almanyası döneminde ve bugün ne kadar Yahudi yaşıyor? Buna ilişkin bir bilgi var mı?
Schnitzlein: Bu konuyu içeren çalışmalar var. Örneğin Sayın Otto Abbes’in kitabında bu tür verilere ulaşabilirsiniz. Ne yazık ki size şuan bir rakam veremeyeceğim. Ancak o dönemde Yahudiler, toplumun önemli bir parçasıydı. Örneğin burada Rhina isimli bir köy var ve 19. yy.’ın sonunda köy halkının çoğunluğunun Yahudi, az bir kısmının ise Hristiyan olduğunu biliyoruz. Bugün ise kentte çok çok az Yahudi var. Özellikle 1990’ların başında Rusya’dan buraya göç eden Yahudilerle birlikte toplulukları yeniden oluştu. Ancak bir cemaatleri veya ibadet edebilecekleri Sinagog’ları yok.

- O dönem Yahudilere ait mülklerin tekrar sahiplerine iadesi  konusunda bir çalışma, girişim oldu mu?
Schnitzlein: Bu konuda bir çalışma oldu. Özellikle mülklerin maddi değerleri sahiplerine ödendi. Elbette maddi karşılık insanların kalplerinde açılan yaraları kapatmaya, tedavi etmeye yetmez ancak önemli bir adım olarak yapıldı. Hatta bir önceki belediye başkanımız kentteki Yahudi tarihi konusunda çok hassastı. O dönem Bad Hersfeld’den kamplara gönderilmiş ve hayatta kalmayı başarmış sonrasında ise ABD, İsrail gibi ülkelere gitmiş olan insanları şehre, kendi vatanlarına davet ediyordu.

- Etkinlikte gençler yoktu. Neredeyse herkes kırk yaş ve üstüydü. Gençler bu tür tarihi etkinliklere neden ilgisiz?
Schnitzlein: Aslında tam olarak böyle değil. Tarih Derneğinin yapısı, evet genel olarak belli bir yaş üstü kişilerden oluşuyor ve bugünkü etkinlikte de katılımcılar, dediğiniz gibi gençler değildi. Ancak gençlerle de geziler düzenlendi. Şehirdeki projenin başlangıcı 2010 ve 2011’de de taşlar döşenmeye başlandı. O yıl okullarla projeler yaptık. Gençlerin, öğretmenlerin ilgisi yoğun oldu. Diğer yandan gençler için bu olaylar, tarih. İki nesil öncesinde yaşananlar. Kişisel olarak çok fazla ilgilerini çekmiyor.

Hild: Araya giriyorum ancak bunu belirtmek istiyorum. Bence gençlerin tarihe olan ilgisi azalıyor. Kentimizde büyük bir lisemiz var. Orada her sene öğrencilerin ders seçimiyle tarih sınıfları oluşurdu. Öğrenciler projeler hazırlar, biz de Tarih Derneği olarak iyi projeleri ödüllendirirdik. Ancak ilk defa bu sene gerçekleştiremedik. Çünkü sınıf oluşturulamadı.

Schnitzlein: Ancak hayli faal öğrenci ve öğretmenler de var. Mesela bahsedilen lisede bir hocamız her sene öğrencilerini, bir bilinç elde etmeleri için Auschwitz’e götürüyor. Proje kapsamında döşenen bu taşların kaybolmaması, görünür olması için düzenli olarak temizlenmesi ve parlatılmasını sağlıyoruz. Örneğin Kilisede faal olan gençleri de öğrenmeleri için bu çalışmalara katıyoruz.

- Irkçılığın Almanya ve Avrupa’da  yarattığı tahribata rağmen bugün ülkenizde AfD gibi bir parti ciddi oy alabiliyor. Bir tarihçi olarak AfD’ye olan bu ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Schnitzlein: Böylesi bir akıma kendini kaptıran insanlara akıl erdiremiyorum. İnsanların korkuları üzerinden politika yapan bir parti, AfD. Diğer yandan bu partiye muhalefet eden akımların insanları aydınlatmasını önemli buluyorum. Derneğimizin önemli amaçlarından birisi, tarihten ders çıkaracağımız bilgileri bir araya getirmek. Buna benzer girişimlerin artması ve insanlarla buluşması tarihin doğru anlaşılması için katkı sağlayacaktır. Son olarak şunu söylemek istiyorum. Benim için önemli olan insanların bilincine yaklaşmak, ülkemizde yaşanan gerçeklikleri insanlara anlatmak ve bir daha olmaması için çaba harcamaktır. Bunun için mücadele ediyorum.

NOT: Kaynakların bulunması ve söyleşinin gerçekleşmesinde Almanca katkı sunan Ayşegül T. Doğan'a teşekkür ederim.


[1] Daha ayrıntılı bilgi için; “Kristallnacht”, www.britannica.com.
“Kristal Gece” , www.ushmm.org
[2] Dr. Heinrich Nuhn, Stolpern mit Herz und Verstand, Hrsg. Stolperstein-Initiative Bad Hersfeld, Mai 2016, S.4
[3] Derneğin Almanca Adı: Gesellschaft für Christlich-Jüdische Zusammenarbeit Bad Hersfeld-Rotenburg
[4] Almancası için; Stolpersteine
[5] Proje, Alman Sanatçı Gunter Demnig tarafından başlatıldı ve şuan Almanya’nın ve hatta Avrupa’nın birçok şehrinde örnekleri mevcut. Daha ayrıntılı bilgi için; “Yahudi Soykırımı Kurbanlarının Tökezleme Taşları”, www.deutschland.de/tr 

Alfa Noktası: Tarihin yanlı anlatımı

İlyas Coşkun

Almanya’nın doğu ve batı olarak ikiye bölünmesi ve bunun yarattığı trajedi, bugün hala ilgi çeken bir konu. O döneme dair eserleri bünyesine katan ve teknik anlamda gelişkin müzeler ve organize edilen tarih gezileri yoluyla genç kuşakların yaşanan acıları daha iyi anlaması amaçlanıyor. Elbette tarih anlatımında ve dönem koşullarının tasvirinde nesnellik oldukça önemli. Ayrıca neyi anlattığınız kadar nasıl anlattığınız da üzerinde düşünülmesi gereken diğer bir husus. Doğu ve Batı Almanya’yı birbirinden ayıran sınır hattının üzerinde bulunan Alfa Noktası[1]’na yaptığımız gezi[2], çarpıtılmış tarih sunumunu gözler önüne sermesi açısından bize ilginç bir imkan sundu.

Alfa Noktası; iki Almanya zamanında Rhön dağlarını bölerek ilerleyen sınır hattı üzerinde yer alan eski bir kontrol noktası. Bölgenin Batı Almanya tarafında Hessen eyaletine bağlı Rasdorf kasabası, Doğu Almanya tarafında ise Thüringen eyaletine bağlı Geisa kasabası yer alıyor. Soğuk savaş döneminde Alfa Noktası, Varşova Paktı’ndan beklenen muhtemel saldırı hatlarının biri üzerinde yer aldığı gerekçesiyle de bir ABD üssüne ev sahipliği yaptı[3]. İki Almanya’nın birleşmesinden sonra ise tesis, bir müze olarak meraklıların ziyaretine açıldı. Mekana ve önemine dair bu kısa bilgilendirmeden sonra gezinin içeriğine geçebiliriz.

Alfa Noktası’nın müze kısmı


Üstteki fotoğrafta gördüğünüz Sınır Üstündeki Ev[4], içerisinde özellikle Alman Demokratik Cumhuriyeti (DDR) dönemine dair eserleri (askeri kıyafetler, silahlar, Trabant model araçlar, resmi belgeler, tanıklıkları içeren videolar, dönem fotoğrafları, vb. ) ziyaretçilerle buluşturuyor. Bu yapı, Alfa Noktası ile birlikte müzenin iki ana bölümünden birisi. Ayrıca benzer birçok tesiste olduğu gibi burada da Berlin duvarından bir bölüm, bina dışında ziyaretçilerin ilgisine sunuluyor. Elbette duvarın DDR tarafı gri ve Federal Almanya Cumhuriyeti (BRD) tarafı ise renkli.

Müze önünde ziyaretçilerin ilgisine sunulan Berlin duvarından bir bölüm
  





















(Soldan sağa) Churcill, Truman ve Stalin


Truman ve Zhdanov’un fotoğraflarının hemen karşısında ise, Almanyalı Sanatçı Mirko Szwecxuk’un[5] üç çalışması bulunuyor. O dönemki propagandanın boyutu açısından özellikle ilk iki çalışma dikkate değer. Her iki resim de Marshall Planı hakkında sanatçının görüşünü ortaya koyuyor. İlk resimde Szwecxuk, ABD’yi temsilen Sam Amca’yı, SSCB’ni temsilen ise Stalin’i çalışmasına katıyor. İki karşıt ideolojiyi simgeleyen bu kişilerin etrafında ise çocuk olarak tasvir edilen Avrupa ülkeleri yer alıyor. Sam Amca, kolundaki sepetten çocuklara hediyeler dağıtırken Stalin’in yaptığı sadece uyarı ve ikazlarda bulunmak oluyor. Güler yüzlü Sam Amca’ya karşılık asıt suratlı Stalin. Marshall yardımı ile mutlu olan kapitalist batı devletleri ile komünizm baskısı altında mutsuz yaşayan doğu bloku ülkeleri!

Sam Amca ve Stalin


Szwecxuk’un yine Marshall Planını konu edinen ikinci çalışmasında ise, ABD’den Marshall Planı ile gelecek yardımı dört gözle bekleyen Avrupalı bir aileyi resmediyor. Güneş gibi yüksekte resmedilen yardım paketi hacmiyle hemen dikkati çekiyor. Yardım paketinin üzerinde ise ABD’nin simgesi Özgürlük Heykeli, adeta gelecek yardımın hür bir ülkeden gönderildiğinin habercisi. Avrupa’ya doğru ilerleyen geminin ihtişamı, yardımın ne kadar büyük olduğuna gönderme yapıyor olabilir. Gözleri ufukta bekleyen aile ise Avrupanın bu yardıma olan ihtiyacının altını çiziyor, dersek sanırım yanlış olmaz.

Marshall Planı ile gelecek yardımı bekleyen Avrupalı bir aile







































Müze boyunca SSCB hakkında ‘yayılmacı, tehditkar, işgalci’, liderleri Stalin hakkında ise ‘diktatör’ tanımlamalarını görmeniz mümkün. Ayrıca Doğu Almanya için sunulan eserler, ülkenin koca bir cezaevi olduğu ve bilimsel ve teknik her türlü girişimin birinci amacının, sınır güvenliğini daha da geliştirmek fikri üzerinde yükseldiğini anlatıyor. Diğer yandan Batı Almanya’da konuşlanmış, ABD başta olmak üzere kapitalist ülkelerin askeri birlikleri için en ufak olumsuz bir yorum bulunmuyor.
Alfa-1: ABD askerlerinin olduğu Alfa Noktası’ndaki gözetleme kulesinden bir fotoğraf. Karşıdaki kule Doğu Almanya’ya ait. İki kule arasında çelik bariyerler var. Ayrıca bariyerlerin önünde tank harekatını önleyici beton tümsekler ve devriye araçlarının geçişi için kullanılan bir yol da mevcut.



Sınır Üstündeki Ev, esas olarak içindeki görseller, sunum şekilleri ve kullanılan dil seçimiyle, sizi gezinin bir sonraki durağı olan ABD üssüne hazırlıyor. Devriye araçları için hazırlanan yoldan geçip, Doğu Almanya gözetleme kulesini geride bıraktıktan sonra eski ABD üssüne giriş yapıyorsunuz. İçeri girer girmez karşınıza çıkan ABD bayrağının asılı olduğu direk ve onun hakkındaki hikaye, Amerikan propagandasının, Almanlar üzerinde ne derece etkili ve başarılı olduğunun da bir göstergesi. Eğer saf duygularla geziye başladıysanız, bu bayrak direğini tavaf ettikten sonra bir yanlışa hacı olmanız an meselesi. Orada bulunan tabelada sunulan efsaneye göre, üs içinde yer alan ABD bayrağının asılı olduğu direk, “Almanya’nın sahibi olarak değil, aksine misafir olarak orada bulunduklarını göstermek için” ABD’liler tarafından toprağa doğrudan temas ettirilmedi. Bunun yerine direk, iki yanında toprağa gömülü bulunan aparatlara monte edilerek işlevini sürdürdü. Gezinin bir önceki durağında, özellikle Doğu Almanya ile ilgili karşılaştığımız nahoş ve kötümser tablodan sonra Amerikalıların bu ince ruhlu davranışı az kalsın bizim de ayağımızı yerden kesecekti. Ne mutlu ki tarih, propagandadan üstün çıktı.

Üsteki gözetleme kulesinden, ABD kampının görünüşü


Bayrak direği hakkında açıklama tabelası


ABD bayrağının asılı olduğu direk, zemine direk temas etmek yerine iki ek destekle ayakta duruyor


Gezimize eşlik eden rehberimizin bir yerde, “ABD’liler olmasaydı biz Almanlar da olmazdık” şeklindeki yorumu ile bütünleşen, bu düşünceyi güçlendiren her türlü ürün ve eser müze genelinde ziyaretçilerin ilgisine sunuluyor. Almanya topraklarının 2. Dünya Savaşı sonrası galip devletler arasında neden pay edildiği, Almanya’nın neden doğu ve batı olarak ikiye bölündüğü, bu bölünmede ABD başta olmak üzere Fransa ve İngiltere’nin rolü ve tesiri gibi birçok başlık, müzenin sergi düzeninde göz ardı ediliyor. Almanya’nın ikiye bölünmesi gibi bir garabetin oluşmasında payı ve sorumluluğu olan ABD siyaseti eleştirel bir gözle incelenmediği gibi Almanya’da yıllarca üs kuran askeri güçleri saygı ve sempati ile anılıyor. Tüm bunların sonucu ise tarihin bilinçli olarak yanlı anlatımından etkilenen ve sosyalizme karşı –en hafif deyimiyle- iyi duygular beslemeyen kuşakların yetişmesi oluyor.

Geziden Başkaca Fotoğraflar

Bir Doğu Almanya askerini resmeden afiş







































Doğu ve Batı Almanya arasındaki sınır kontrollerinde kullanılan bir bariyer





























Doğu Almanya’ya özgü Trabant model bir askeri araç

Üste yer alan ABD’ye ait askeri araçların sergisi











[1] Alfa Noktası’nın orjinal ismi; Point Alpha’dır.
[2] Bad Hersfeld kentindeki Interkulturelles Zentrum / Kültürlerarası Merkez (IKUZ) tarafından düzenlenen gezi, esas olarak Almanya’ya gelen Iraklı ve Suriyeli mültecilerin, Alman tarihini daha yakından tanıması amacıyla gerçekleştirildi. İki Almanya’nın birleştiği gün olan 3 Ekim vesilesiyle dernek her sene benzer geziler düzenliyor.
[3] ‘Fulda Gap’ veya Türkçe karşılığı Fulda Geçidi, Hessen ve Thüringen eyaletleri arasında bulunan ve dağ silsileleri arasında Frankfurt şehrine giden iki alçak geçidi içeren bir bölge. ABD ve NATO, soğuk savaş döneminde Varşova Paktı’nın Frankfurt şehrine yapacağı süpriz bir saldırıda tankları ilerletmek için Fulda Geçidi’ni kullanabileceğini düşünerek Alfa Noktası’ndaki sınır güvenliğine özel önem vermiştir.
[4] Doğu ve Batı Almanya’yı ayıran sınır çizgisinin üstünde bulunduğu için bu adı alıyor.
[5] 1919 Viyana doğumlu Mirko Szwecxuk, 1957 yılında Almanya’nın Hamburg şehrinde yaşamını yitirdi. 1939 yılında, henüz 20 yaşındayken Hitler Ordusu saflarında 2. Dünya Savaşı’na katıldı. 1941 yılında ise Nazi Almanyasının silahlı kuvvetlerine bağlı basın propaganda bölümünde teknisyen olarak görev aldı. Savaştan sonra ölümüne kadar, farklı zamanlarda Hamburg Güzel Sanatlar Akademisi’nde, haftalık Die Zeit ve günlük Die Welt gazetesinde karikatürist olarak çalıştı.

Almanya'dan öğrenci komitesi örneği: AStA




İlyas Coşkun


AStA[1], Türkçe’ye ‘Öğrenci Temsilcileri Kurulu’ olarak çevirilebileceğimiz bir öğrenci organizasyonu. Her ne kadar eyaletlere göre etki ve nüfuzları değişse de Almanya’daki üniversite yapısının önemli bir parçası olan bu organizasyonu anlamak ve Türkiye’deki ÖTK ile kıyaslamalar yapmak için Kassel Üniversitesi AStA Parlamento Üyesi Emine Vural ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

- Asta’nın yapısıyla başlayalım. ÖTK ile farkları ve benzerlikleri neler?
Okulda her sene seçimler yapılıyor. Seçimlerde Yeşiller, Sosyal Demokratlar, Sol Parti ve birkaç dönemdir Almanya’da var olan AfD[2]’nin üyeleri yarışıyor. Okul içinde standlar kuruluyor, öğrencilere yönelik bilgilendirme çalışmaları yapılıyor.

- Bir dakika, yani öğrenciler siyasi kimlikleri açık bir şekilde ifade ederek öğrenci kurulu için yarışıyor mu?
Elbette.

- Türkiye’den farklı bir durum. Peki, öğrencilerin kurul seçimlerinde AfD adaylarına ilgisi nasıldı?
Geçtiğimiz Eylül ayında Mecklenburg-Vorpommern bölgesinde yapılan seçimde AfD, yüzde 20’nin üzerinde oy alarak ikinci parti oldu. Avrupa’da, dünya ile birlikte yükselen bir faşizm var ve bundan Almanya da etkileniyor. Haliyle öğrenci parlamentosu seçimlerinde de bunun tesiri görüldü ve 1 koltuk kazandılar.

- AStA’nın üniversite yapısı içindeki konumu ne? Daha çok simgesel mi yoksa bir yaptırım gücü var mı?
Üniversitede idare tarafından alınan kararlar öncesi, karar verme aşamasında dahil olma yetkimiz var. Mesela yemekhane fiyatlarından, tuvalet kağıtlarının kalitesine varana kadar öğrenci ile ilgili her konuda müdahalemiz, sözümüz, önerimiz oluyor. Bunu da senatodaki varlığımız sayesinde gerçekleştiriyoruz.

- AStA üyeleri aynı zamanda üniversite senatosunda yer alıyor mu?
Evet. Senatoda üç öğrenci, beş üniversite çalışanı ve dokuz profesör bulunuyor. Bunlar birlikte üniversiteyi ilgilendiren kararları alıyor. Örneğin sınav yönetmeliğini birlikte belirleyebiliyoruz. Bir dersin sınavından başarısız olduğunuzda üç tekrar sınavı vardı. Bizim önerimizle dördüncü sınav hakkını elde ettik. Derse devam zorunluluğunu da kaldırdık.

 - Türkiye’li bir genç, Almanya’daki bir üniversitede nasıl öğrenci kurulunun parçası olabildi?
Yabancı öğrenci olarak başka bir ülkede yaşarken birçok sorunla karşılaşabiliyorsun. Üniversitede de birçok ülkeden gelen öğrenci olduğunu bildiğim için ‘Ne yapabilirim’ diye kendime sordum ve AStA’ya ulaştım. O zaman, şuan benim sürdürdüğüm görev olan Yabancı Öğrenci Temsilciliği’nde bir Alman görev alıyordu. Bu benim için çok ilginçti. Bir Almanın, yabancı bir öğrencinin sorunlarını ne ölçüde bilebileceği hakkında kuşkularım vardı.
Ayrıca benim durumum diğer AStA üyelerine göre biraz farklı. Ben seçilmiş bir üye değilim. AStA’nın içinde bazı pozisyonlar var, oralar bütün öğrencilere açık. Tıpkı bir iş görüşmesi gibi başvuru yapıyorsun, motivasyon mektubu gönderiyorsun ve ardından birebir görüşme yapılıyor ve karar veriliyor. Kimi pozisyonların bu şekilde açık tutulmasının nedenini ise AStA’ya dışardan müdahale yerine, bir çeşit pozitif ayrımcılık olarak görebiliriz. Okul içindeki enternasyonal öğrencilerin yüzdesini, diğer öğrencilerle kıyasladığında azınlıkta kalıyor. Bu pozisyon için yabancı bir öğrencinin seçimi kazanması, Alman bir öğrenciye göre çok daha zor. Azınlığı, çoğunluğa karşı koruyabilmek için geliştirilmiş bir yöntem diye özetleyebiliriz.
Ben de bir arkadaşımla birlikte Yabancı Öğrenci Temsilciliği görevini yürütüyorum. Bizim esas işimiz, danışmanlık. Yabancı öğrencilerin derslerle, şehirle, yurtla, vs. yaşadıkları sorunlarda onlara yardımcı olmak bizim görevimiz.

- AStA içindeki birimler neler? Faaliyet alanlarınızı bilmek açısından önemli olabilir.
Birimlerden ilki, üniversite politikası ve politik eğitim. Politika deyince aklınıza siyaset gelmesin. Politikayı burada belirli bir grubu ilgilendiren bir konunun ya da meselenin bağlayıcı kararlarla düzenlenmesi anlamında kullanıyoruz. Bu birim, öğrencilerin politik eğitimlerinden sorumlu. Ayrıca seminerler düzenliyor. Örneğin bilgisayar oyunlarındaki güç savaşlarının gerçek politika ile bağının sorgulandığı veya oyunlardaki cinsiyetçiliğin incelendiği seminerler gerçekleştirildi. Sonra kültür, finans, sosyal, öğrenci hareketliliği, medya gibi bölümlerimiz var. Çocuklu öğrencilerin eğitimini kolaylaştırmak için kafa yoran bir bölümümüz var. Almanya’da, genç nüfus azlığından dolayı çocuklu bir eğitim çok fazla destekleniyor. Örneğin çocuklu öğrencilerin kullanımı için üniversitede ücretsiz kreş var. Kadın danışmanlığı, LGBTİ ve engelli danışmanlığı bölümleri de var.
Şunun altını çizelim; AStA’nın etki alanı, Almanya’nın hangi eyaletindeki üniversitede bulunduğuna veya öğrencilerin bu komiteye gösterdiği ilgiye göre değişebilir. Yani bahsettiğim kazanılmış haklar ve AStA içindeki bölümler Kassel özelinde geçerli. Üniversiteden üniversiteye durum değişir.

- Türkiye’deki birçok üniversitede ÖTK temsilcisi bile olsanız etkinliğiniz için idareden izin almanız gerekir. Burada da böyle mi?
Hayır. Etkinliklerimize biz karar veririz. Parlamentodan bir karar çıktığı zaman kimseden izin almamız gerekmez.

- Finans bölümünden bahsettiniz. Nasıl bir görevi var?
AStA’nın kendi bütçesi vardır. Finans bölümü bu bütçenin planlamasını yapar, her bir birimin harcamalarını kontrol eder. Bu yüzden  yapılacak etkinlikler ve projeler için finans bölümüyle birlikte hareket etmek gerekir. Finans bölümünün bir diğer görevi ise öğrencilerin çeşitli projelerine destek sunmaktır. Diğer yandan öğrencilere doğrudan maddi destek sağlayamıyoruz ancak bu konuda danışmanlık hizmeti verebiliyoruz.

- Madem söz finanstan açıldı, siz üstlendiğiniz sorumluluklar karşılığında maddi bir karşılık alıyor musunuz?
Evet. Ayda yirmi üç saat AStA için çalışıyorum ve bunun da maddi olarak karşılığını alıyorum.

- Yabancı öğrenciler için düzenlenen bir açılış etkinliği vardı. Sen ve diğer temsilci arkadaş Emin, orada rektörden sonra bir konuşma yaptınız. Resmi etkinliklerde her zaman yer bulur musunuz?
Üniversitenin temsil edildiği her ortamda enstitü temsilcileri, rektör ve biz bulunmak durumdayız.

- Ne kadar süredir buradasın?

Üç senedir.

- Türkiye’de de önemli bir üniversitede lisans eğitimi aldın. Şimdi ise burada bir eğitim sürdürüyorsun. İki ülkeye dair üniversite, bilim, akademisyenler kıyaslaması yapsan, neler söylersin?
Benim en çok dikkatimi çeken şey, Türkiye’de eleştiri yapma şansının hiç olmaması. Örneğin işletme eğitimi almama rağmen derslerimde Marx’ı görmedim. Maalesef, sisteme kalifiye eleman yetiştirme derdinde bir çok bölüm. Eleştiriden uzak. Burada ise özgürsün, kendini istediğin yönde geliştirebiliyorsun. Türkiye’de ders planı senin önüne hazır şekilde geliyor. Seçmeli olarak sunulan dersler ise zorunlu seçmeli durumunda oluyor. Burada hangi yöne gitmek istiyorsan ona göre ders planını oluşturuyorsun. Tabi bu da kişiye bir karar sorumluluğu yüklüyor. ‘Ne yapacağım?’ sorusu önüne dikiliyor. Haliyle Türkiye’den buna çok alışık olmadığımız için ilk etapta gerçekten zorluk yaşadım. Burada sorumluluk almayı ve karar verirken nelere dikkat etmen gerektiğini öğreniyorsun.

- Son olarak, Türkiye’nin buradan nasıl görüldüğünü merak ediyorum. Farklı kesimler ve senin açından bu soruya yanıt verirsen sevinirim.
Buradaki Türkiyeli göçmenler, Türkiye’de yaşananlara çok da duyarlı bir şekilde bakmıyor. Burada sol partilere oy verirken, Türkiye’deki sağcı partiyi destekleyebiliyorlar ve bunun için de çok komik gerekçeleri olabiliyor. Diğer yandan Almanların, Türkiye’nin içinden geçtiği süreci değerlendirme şekli çok da iç açıcı değil. Kişisel olarak ise Türkiye, cumhuriyetin kurulmasından bu yana sürekli sorunları olan bir ülkeydi. Bazı baskılar sebebiyle aşamadığımız birçok şey bugün patlama noktasına geldi. Bir şekilde cumhuriyetle dizginlenen dinin, geçmişten bugüne büyüyerek kontrolü ele aldığını düşünüyorum. Bu durumu çok üzücü buluyorum.

Bu söyleşinin kısaltılmış hali, 17 Kasım 2016'da Genç Hayat dergisinde yayınlanmıştır. 

Söyleşiyi bu adresten okuyabilirsiniz: https://www.evrensel.net/haber/296077/almanyadan-ogrenci-komitesi-ornegi-asta

Fotoğraftakiler: AStA temsilcileri Emine Vural ve Emin Güven.




[1] AStA; Almanca “Der Allgemeine Studierendenausschuss” olan kurum adının kısaltılmış halidir.
[2] AfD; Almanya için Alternatif partisinin kısaltmasıdır. 2013 yılında kurulan AfD; AB, İslam ve göçmen karşıtlığı üzerinden politika yürütmektedir.