İlyas Coşkun
Aşağıdaki grafikte sadece 9-15 Mart 2020 haftasında tirajı
100 binin üzerinde olan gazeteler dikkate alındı. Analizin zaman aralığı 9-15
Mart 2020 ve 12-19 Nisan 2020 dönemleri (dahil) arasını kapsamaktadır. Altı
haftalık zaman aralığında en yüksek tiraj kaybını Sözcü Gazetesi (73,571)
yaşarken, Milliyet’in (4,434) en az etkilenen gazete olduğu görülüyor. İlgili
dönem aralığında grafikte yer alan dokuz gazetenin toplam tiraj kaybı ise 292,271
gibi büyük bir rakam.
Bu veriler ne anlama geliyor?
Bu veriler iki önemli hususa işaret ediyor. Birincisi
salgınla beraber basılı gazetelerin bayiden okuyucuyla buluşması çok ciddi bir
şekilde düşüş yaşıyor. Journo’da çıkan “Gazete satmak artık daha da zor:
Koronavirüsle çakılan tirajlara çare aranıyor” başlıklı haber de[1]
bayi satışlarındaki azalmaya dikkat çekiyor. Okuyucular, birçok tedarik
sürecinden geçen gazete ile temas ettiklerinde kendilerine virüs bulaşabileceği
korkusu yaşıyor olabilir. İkinci olarak ise kriz dönemlerinde tüketicilerin (bu
örnekte gazete okuyucuları oluyor) alışveriş ve tüketim alışkanlıklarında
değişim gözlenmesi bilinen bir olgu. Halihazırda salgına karşı güçlü bir tedavi
yönteminin geliştirilememesi ve kesin çözüm sağlayacak aşının bulunamaması,
salgın nedeniyle yaşanan krizin ne zaman son bulacağını da belirsiz hale
getiriyor. Bu belirsizlik; ekonomideki genel daralma, işten atmalar nedeniyle
istihdam oranındaki azalma, krizin tetiklediği tüketim alışkanlıklarındaki
değişim (daha planlı harcama, daha fazla oranda acil ve temel ihtiyaçlara bütçe
ayırma vb.) ve toplumdaki zayıflayan alım gücü ile birleştiğinde kaçınılmaz
olarak gazete tirajlarına olumsuz yansıyor. Habere, gazetelerin İnternet
sayfalarından rahatlıkla ulaşılabilmesi de bu tiraj kaybını hızlandırıyor. Kimi
gazeteler bu süreçte artan maliyetleri karşılamak adına e-abonelik sistemlerini
daha fazla öne çıkarırken, bu yöntemin ne düzeyde çözüm sağladığını söylemek
için henüz erken.
Basın İlan Kurumu esaslı adım atmalı
Salgın sürecinde gazeteleri en fazla zorlayan sorun, Basın
İlan Kurumu’ndan (BİK) ilan alabilmek için baskı yapmak zorunda olmaları. BİK,
23 Mart’ta salgınla mücadele kapsamında medya sektörüne destek amacıyla bir
dizi karar aldığını duyurdu[2].
Açıklamada “Gazetelerden ilgili mevzuat uyarınca aranılan fiili satış
adedine (baskı-bayi-abone vs.) ilişkin düşüşler, 23 Mart 2020 Pazartesi
tarihinden itibaren mücbir sebep kapsamında değerlendirilecektir”
deniliyor.
BİK, 18-19 Nisan günleri gerçekleşen sokağa çıkma yasağı
öncesi gazeteleri ilgilendiren yeni bir karar daha aldı. Evrensel’den Gözde
Tüzer’in haberine göre[3] “hafta
sonu basılamayan gazeteler mücbir sebep kapsamında değerlendirilecek”.
Haberde, “İlan ve reklam gelirleri ile ilgili ise; basılı gazeteler için
ayrı, basılamayan gazeteler için ayrı çalışmalar” yürütüleceği uyarısı da
BİK’e dayandırılarak paylaşılıyor.
BİK’in her iki adımı birlikte düşünüldüğünde, gazetelerin
eriyen tirajlarına karşı bir duyarlılığın ve çözüm çabasının olduğu görülüyor.
Ancak bu önlemlerin yetersizliği aşikâr. Çünkü her iki karar da gazetelerin
BİK’ten ilan alabilmek için gerekli koşul olan fiili satış (diğer bir deyişle
gazetenin baskısı ve bayide tüketici ile buluşması/satışı) şartını es geçiyor.
Medya sektörünün gelir modelinin temelinde -büyük oranda-
BİK’ten alınan ilanlar sayesinde elde edilen ekonomik fayda bulunuyor. Salgın
nedeniyle tirajı (ve de kazancı) görece düşen gazeteler ise bir de BİK
ilanlarından gelen gelirden olmamak için baskılarını sürdürmek zorunda kalıyor.
Bu çarpıklık ise salgın sürecinde satılmayan gazetelerin basılması, baskıda
temel girdi olan ve ithal edilen kâğıdın (ve de buna harcanan dövizin) israf
edilmesi, matbaa ve tedarikten sorumlu kargo çalışanlarının can güvenliğinin
tehlikeye atılması vb. sorunlara neden oluyor.
‘Fiili satış’ şartı kaldırılmalı
Çözüm ise epey basit: BİK, salgın sürecinde “fiili satış”
şartını tamamen kaldırmalı, gazetelerin İnternet siteleri üzerinden ilanlarını
girebilmesi yeterli olmalıdır. Böylesi bir kararda çalışanları koruyan
hükümlere yer vermek, olmazsa olmaz bir husustur. İlan verilen kurumlarda
çalışan gazetecilerin evlerinde hizmet üretiminin garanti altına alınması ve
matbaa işçilerinin çalışmadıkları süre boyunca ücretli izinli sayılması, salgın
boyunca çalışanların da iş güvencelerini ve sağlık hakkını koruyacaktır. Aksi
halde, örneğin matbaa çalışanları, bu süreçte çalışmaya zorlanmadıkları için
sağlıklarını koruyabilecek ancak işten atılma ya da ücretsiz izne gönderilme
nedeniyle gelirsiz kalma tehdidi ile karşılaşacaktır.
Dijital Hizmet Vergisi Kanunu revize edilmeli
Sektörün orta ve uzun vadede çözüm için tartışma yürütmesi
ise kaçınılmaz. Bu kapsamda 7194 Sayılı Dijital Hizmet Vergisi Kanununun [4]
tartışmaya açılması faydalı olabilir. Oldukça yeni olan bu kanunun ilk yedi
maddesi Mart 2020’den itibaren yürürlükte. ‘Verginin konusu’ başlıklı 1. Madde
içinde yasanın muhatabı faaliyet alanları sıralanıyor ve ilk sırada “Dijital
ortamda sunulan her türlü reklam hizmetleri” yer alıyor. Kanunun 5.
Maddesinin (3) numaralı fıkrası dijital hizmet vergisi oranını yüzde 7,5 olarak belirlerken,
(5) numaralı fıkrası ise Cumhurbaşkanının, bu oranı iki katına kadar artırmaya
yetkili olduğunu ifade ediyor. Kanunun 4. Maddesi ise “Türkiye’de elde
edilen hasılatı 20 milyon Türk lirasından veya dünya genelinde elde edilen
hasılatı 750 milyon avrodan veya muadili yabancı para karşılığı Türk lirasından
az olanlar dijital hizmet vergisinden muaftır” diyor. Kanunun muhatabı ise
dijital hizmet sağlayıcıları yani Google, Yandex, Facebook, Twitter vb.
platformlar.
Hem basılı gazetelerin İnternet portalları hem de sadece
İnternet üzerinden faaliyet yürüten medya kuruluşları için arama motorları
üzerinden gelen reklam gelirlerinin önemi yadsınamayacak düzeyde. Bu nedenle
ilgili yasada yapılacak düzenlemelerle medya kuruluşları özellikle salgın
sürecinde desteklenebilir. Örneğin yasaya eklenecek geçici maddeler
vasıtasıyla, salgın sürecinde vergi oranı yüzde 10’a çekilir ve muafiyet
şartları “10 milyon Türk Lirası” ve “375 milyon avro” olarak revize edilir. Düzenleme ile oluşan bu yeni tutar ise basın meslek örgütleri, sendikalar, işverenler
ve BİK’in dahil olduğu bir ortak komite vasıtasıyla ve bir dizi kriter ışığında
yerel ve ulusal medya kuruluşlarının desteklenmesi için kullanılır. Yerel ve
ulusal medya kuruluşlarının finansmanında, çalışanları koruyan hükümlerin
olması elbette olmazsa olmazdır. Desteklenen kurumlarda işten atmaların ve
ücretsiz izin uygulamasının yasaklanması, çalışanların ücret ve çalışma
koşullarında, yine çalışanlar aleyhine esaslı değişikliklere izin verilmemesi,
çalışanların sendikal hak ve özgürlüklerine saygı duyulması gibi bağlayıcı
kriterler konulmalıdır.
Umalım bu salgın kimi cesaretli adımlara da kapı açar.
Gazetelerin gelir modellerini gözden geçirdiği, risk analizlerini daha
güvenilir bir şekilde yaptığı, doğa ile barışık bir üretim modelinin tercih
edildiği, sağlıklı bir çalışma ortamının birinci öncelik olduğu ve çalışanların
ekonomik ve sosyal haklarına saygı duyan bir medya sektörü, elbette bu ve
benzer krizleri daha sağlam atlatacaktır.
[2] https://www.bik.gov.tr/basin-ilan-kurumundan-covid-19la-mucadele-surecinde-basina-destek-kararlari/
